Pazartesi, Şubat 17, 2014

Ses-bir-ki...

Ankara'ya geldiğimden bu yana üç kez sesimi yükselttim. İkisi bugün.

Tüh!


 
Dün küpelerimi takmayı unutmuşum.
Belki uzanıp "ne güzel küpelerin var" derdi, parfümümü duyardı ve kazayla boynuma dokunurdu.
Tüh!

3 Şubat Pazartesi, akşamın bir vakti.


Pazar, Şubat 16, 2014

Pazar. Pazar.

Bir süredir pazara gidemiyordum. İçimde ve buzdolabımda büyük boşluk yaratıyordu bu. Köy yumurtası almak istiyordum, mahallenin tek marketi Şok'ta en küçüğü 15'lik pakette fabrika çıkışlı yumurta almaya direniyordum. Kahvaltıdan önce gitmeye karar verdim, hem sabah yürüyüşü olurdu.

İlk durağım Bolulu teyze. Köy yumurtası, manda sütünden süzme yoğurt ve sepet peyrini, keçi sütünden tulum peyniri. Tereyağı evde var, daha bitmedi, teşekkürler.

Enginar çıkmış. Kerevizle aynı tezgahta olması tuhaf ama dayanamadım, aldım.

Havuç, pancar, brokoli, yerli muz, kiraz domates, bahçedenmiş roka. Oysa dur Nokta, yanlız yaşıyorsun unutma! 

Çıkıştan önce son durak yeşillik satan teyze. Evde var ama limonların yanına maydanoz atmasına hayır diyemedim. Israr etse tüm tezgahı alabilirdim. O kadar zayıfım karşısında. Kimbilir kaç yaşında, ekmek peşinde...

Hazır gelmişken yandaki markete de uğrayıp, çantamı biraz daha ağırlaştırdım. Sonra hızla döndüm eve. Basit bir ziyafet hazırladım kendime. Şükrettim hayatın verdiklerine...


Cumartesi, Şubat 15, 2014

Çare

Bitmesini hiç istemediğim bir günün ortasındayım.

Salonun perdesini sonuna kadar açtım. İnce ince, sıra sıra yağan yağmurun ışığı içeri doldu. Sesi ise banyonun açık penceresinden geliyor. Bazen senkron tutmuyor.

Dün akşamki Bilkent Senfoni Orkestrası Konseri'nin etkisiyle TuneIn'de bulduğum, sadece senfonik müzik çalan radyoyu dinliyorum. Çarşaf gibi bir denizde, kendimi sırtüstü suyun kollarına bırakmışım sanki. Yumuşacık sarıyor beni. Altımda deniz, üstümde gökyüzü. (Konser çıkışı önümüzdeki Perşembe, bu kez Beethoven için bilet aldım. Bir sonraki hedefim CSO konseri.)

Uzun kahvaltı sonrası (belki de sandığım kadar uzun değildi, öncesinde yarım saat Devrim'de koştuğum için geç kahvaltı demek daha doğru olabilir) espresso'mu yapıp kanepeye geçtim. Okumalar Okuması beni bekliyor. Akşam, ara ara aldığım zevkin heyecanından, hemen bitmesin diye okumayı bıraktığım oldu. Alberto Manguel'in okuma tutkusuna hayranım. İlham verici. Kalemlerim, hemen kitabın yanında. Okumak-yazmak karışıyor birbirine. Kurşun kalem 2010 TATE ziyaretinden. Monteverde dolmakalemim HM'nin 2009 yeni yıl armağanı. Deri kılıfı yıprandı. İstanbul'dan yenisini bekliyorum. Anılar böylelikle dokunulabilir, sevilebilir, nazlanabilir hale geliyor.

Gün bitmesin istiyorum. Çare olarak bunları yazıyorum.


Salı, Şubat 11, 2014

Bir buluşma öyküsü

Hep bir kitapçıda tanışmayı hayal ettim. Olmadı. Ama Pazar günü kitapçıda buluşmak üzere sözleştik. İçeri girdiğimde yokluğuyla doluydu dükkan. Elimde, alacaklarımın listesi vardı. Ortadaki masada yığılı yeni çıkanları birkaç kez tavaf ettim. Kitap kapaklarının üzerindeki harfleri tanıyordum ama yazılanları anlamıyordum. Başka bir dildeydi hepsi ya da benim aklım başka yerdeydi. İki metre ötedeki kapıya bakmamalıydım, bakmamalıydım, bakmamalıydım. Aradığım kitapları bulamayınca Öykü Uçları'nı yakalayıverdim usulca. Parasını verirken, koluma dokundu "naber" dedi usulca.
Öykü Uçları,
Çok Çok Kısa Öyküler 

Ali Teoman
YKY, Ocak 2014 

Çarşamba, Şubat 05, 2014

Romantik

Evet, kabul ediyorum: İflah olmaz romantiğin biriyim ben. Telefonumda en son onun kullandığı sayfa duruyor. Google sayfası.

Salı, Şubat 04, 2014

Koşmak

Şu anda dışarıda hava 0 derece. Eve gireli 5 dakika oldu. 40 dakika kadar koştum. Yanlış spor salonunun kapısında bekleyince antrenman grubuyla buluşamadım. Ben de Devrim'de çalıştım. 

Koşmak bana iyi geliyor.

Koşarken kafamı dinliyorum. Adımlarımın sesi, nefes alışverişim, zemin dokusu değiştikçe çıkan sesler bütün dinlediklerim. Geceleri Devrim'de şarkı söyleyenlerin, gündüzleri antrenman yapanların yaklaştıkça yükselen sesleri... Hatta yazları uçurtma uçuran çocukların neşesi...

Koşmak iyi...

Pazartesi, Şubat 03, 2014

Nergis

Kapıda karşıladı beni. Yumuşacık bir koku. Bu kadar güzel olursan kendini beğenmek en tabii hakkın. 

Dün, hoş bir akşam üzeri dönüşü, tüm soğuğa rağmen içim ılıkken, Haziran'dan bu yana polis işgali altında olan, bugüne kadar topu topu üç kez geçebildiğim, Güvenpark'ın yanındaki çiçekçilerin bulunduğu yaya yolunda, birinci dükkandan aldım onu. Vazo, adadan. Bir arkadaşımın güle güle hediyesi. Evim, daha bi' ev oldu. Ve evet, tekrar duyumsadım, kalbime giden yol, burnumdan geçiyordu.

Evde tek başına

Tek başıma olmaktan hoşlanmadığım dört an:
- Nevresim değiştirmek (özellikle yorgan kılıfı is killing me)
- Sırtı fermuarlı elbise giymek (ve çıkarmak. Gardırobumda sadece bir elbise var böyle.)
- Ayağımı uzatmış, kucağımda bilgisayar varken uzakta kalan bardağa erişmek
- Şarap açtığımda bitirememek (şarap soslu yemekler öğrenmeliyim)

Cumartesi, Şubat 01, 2014

Bazen - ll






















Bazen kendimi oyalayamıyorum.

Bazen - l























Bazen içsesimi susturamıyorum.