Cumartesi, Eylül 21, 2013

Neden

Tatlı tatlı depresyona girmek için her şeyim var:
- Buruk bir tatil
- Tuhaf bir telefon görüşmesi
- Azalan güneş
- Buruk bir tatil
- Tuhaf bir telefon görüşmesi
- Buruk bir tatil
- Tuhaf bir telefon görüşmesi
- Buruk bir tatil
- Tuhaf bir telefon görüşmesi
- Buruk bir tatil
- Tuhaf bir telefon görüşmesi
- Buruk bir tatil
- Tuhaf bir telefon görüşmesi
- Buruk bir tatil
- Tuhaf bir telefon görüşmesi
- Buruk bir tatil
- Tuhaf bir telefon görüşmesi
- Buruk bir tatil
- Tuhaf bir telefon görüşmesi
...

Salı, Eylül 03, 2013

Masa

Dün Ankara'da ilk rakımı içtim.
Bir kadehti. Yeşilinden. Peynir, kaya koruğu, deniz börülcesi, ahtapot ızgara,
zekâ, yaratıcılık, kahkaha vardı yanında. Masa dışarıdaydı. Hava karardı kararacaktı.

Suyun sertliği, nem oranı, deniz seviyesinden yükseklik, oksijen...
Farklılık var mı, duyumsamaya çalıştım. Keyfini çıkardım. Yeniliğin...

Pazar, Eylül 01, 2013

Bağ evi

24 Ağustos Cumartesi.
Sabah 06:50.
07:00 otobüsü için duraktayım.
Geldi. Durdu. Şoför kokpiti kurcalıyor.
Dijital yazı akmaya başlıyor: "417"
Aa gidiyor! Durdurdum:
- AŞTİ'ye gider mi? (Teyit sorusu)
- Gitmez.
- Yakınından da geçmez mi?
- Önünden geçer.
- !?

***

AŞTİ.
Süha Turizm. Bilet gidiş-dönüş. Ayırttığım gibi.
Tost kötü. Vapur tostu gibi.














Bozkır, bozkır, bozkır...
Bir Neşet Ertaş türküsünün içinden geçiyorum.
Bazı türkülerin neden sepya olduğunu anlıyorum.

***

(Berbat) bir mola yeri: Mavi Kent
5 saat sonra Kayseri. Terminal.
Uğurlayanım yoktu, karşılayanım var.

***

Shell, Opet, bulunmayan sigara. Neydi adı?..
Pide.
Sayısal loto.
Etrafı dağlarla çevrili bir çanak.
TOKİ her yerde.
Her yerden görülmekte: Erciyes.
Sözlükteki "heybetli"nin, hayattaki karşılığı.
Erciyes'in çatısı altında olmak...

"Kayseri'de kaybolursan Erciyes'e doğru git."














Bağ evi.

Esinti.
Aşağıda Kayseri.
Bağ-bahçe.
Karadut. İçine girdim. Ellerim boyandı, ağzım tatlandı.
Üzüm. Bağdan.
Eriklere yetişememişim.

***

Serin odalar. Üşürsün.
Zevkli ayrıntılar. Seversin.
Eski eşyalar. Hislenirsin.

***

Akşam.
Küçükten büyüğe, dayanıklılık sırasıyla, sırtımıza bir şeyler giydik.
Mantı. Anneminkilerden farklı, küçücükler. İki dolu tabak yedim.
Tabağım, şimdilerde pek bulunmayan, ince porselenden.

***

Loto çekildi. Sıkı durduk: İkramiye Melikgazi'ye!
Ama maalesef bizim kuponlara değil. Çok yaklaşmışız; kombine uçak biletine, bağ evi için arabaya, bahçeye havuza, mortgage'ı kapatmaya, har vurup harman savurmaya...

***

Bahçe sulama. Sesi bile terapi.

***

Ertesi gün.
Kahvaltı.
Vejetaryenliğin imkânsız olduğu şehir.
Değilim.

***

Şehir turu.
Yeğen. Benimkinden iki yaş büyük. Tatlı.
Evler taştan. Küp küp.
Kiminde inşaat, kiminde yaşayan var.
Tek arabanın geçebildiği sokaklar. Pek çoğunun "rehberim"de anısı var.
Ermeni nüfusu mu? Kalmamış. Elia Kazan, Nazar Büyüm...

Talas.
Okul. Yatılı.
Adeta kuş yuvası.

***

Bulvarlar-lar-lar...

Kapalıçarşı. Serin.
Çarşıda satılanlarla
avm'de satılanlar arasında on yıllar var. 

***

Selçuklu şehri.
Maalesef örnek alınmamış mimarisi.
Orijinal kümbetler tüm estetiğiyle dimdik ayakta,
çirkin bir taklit avm'nin önünde.

***
 
Dönüş. Evden dönüyorum sanki.
Çantamda erik marmelatı, sucuk baharatı...

***

Ankara. Herkesten uzak ama her yere biraz yakın.